23.8.13

Yatmadan Önce Yenilmemesi Gereken ve Yenilmesi Güzel Olan 10 Şey


Uyumadan önce gelen açlık hissi

Yatağa tok karınla girmenin büyük bir hata olduğunu söyleyip dururlar. Peki neden? Bütün günün yorgunluğu belki biraz iş yada okul stresi derken nasıl bizim biraz dinlenmeye ihtiyacımız varsa vücudumuz da dinlenmek istiyor ve gece yediğimiz her şey sindirim sistemimize ekstra yorgunluk veriyor.

Kısacası  meğer biz uyurken, vücudumuz kendini fena halde yoruyor, sindirim sistemimiz de normalde olduğundan daha çok çalışıyormuş. Üstelik gece belli bir miktarın üzerinde yemek yiyince uykuya dalmada zorluk yaşıyor ve sabahları yeterince acıkmıyoruz da. Her gece ekstra alınan 300 kalorinin yılda 10 kg'ya mal olacağı da söylenenler arasında. Uyumadan önce spor yapmak da önerilmiyor bu sebeple. Her ne kadar tahmin etmesi zor olmasada yatmadan 3 saat önce yemek yemeyi bırakmamız öneriliyor. Aşağıda da özellikle gece yemememiz gerekenlerin listesi var:



Ben evlendiğimden beri gece yemelerimiz yüzünden maalesef bir kaç kilo aldım. Eşimin cips ve kola tekliflerini geri çevirdiğim henüz pek görülmedi ama güzel bir film yada dizinin yanında mevsim yeşillikli lays, pringles, patlamış mısır yada buz gibi bir koladan daha güzel ne olabilir. 

Film izlemenin en keyifli yolu


Hiç tasvip etmiyorum

Evet, bizi yedikçe mutlu edecek ve büyük ihtimalle yedikten sonra pişmanlık duyacağımız gece atıştırmalarının en kıymetlilerinin neler olabileceği ile ilgili alternatif bir liste hazırlamış bulunmaktayım:





Söz konusu olan “yesek bir dert yemesek başka dert” gibi bir durum ama sanırım en güzeli akşam 8’den sonra bir şey yememek için kendimizi tutmalıyız. Sabah düz bir karınla uyandığımız anı düşünmek işe yarayabilir belki.

Yukarıdakileri sık sık yemedikten sonra neden olmasın



22.8.13

Revenge / İntikam


"Bir intikam yolculuğuna çıkmadan önce iki mezar kaz"

Çinli filozof Konfüçyüs’ün yukarıdaki sözüyle başlayan ve başrol oyuncusunun sade güzelliği, hırslı ve oldukça haklı planlarıyla seyirciyi etkileyen bir dizi “Revenge”.


Revenge Ekibi


Pembe dizi kıvamında olsa da aynı zamanda merak uyandırıcı ve 3. sezonu görecek kadar da popüler. Zaten Türk versiyonu olan “İntikam”’ın çekilme sebebi de bu popülarite olsa gerek. Yapımcılar Aşk-ı Memnu ile yakalanan kitlenin İntikam dizisini de seveceğini düşünmüş de olabilir.




Türk dizi izleyicilerini çekecek entrika, güzel ve zengin insanlar, biraz daha az zengin ama daha iyi insanlar, güzel ev ve arabalar, kaliteli restoranlar, giyim zevki... Bunların hepsi bu senaryonun içinde var. Dolayısıyla uyarlanması oldukça mantıklı. 

Emily VanCamp ve Beren Saat

Tüm dolaplarda bulunması gereken o minik siyah elbiselerden biriyle Emily VanCamp

Elle dergisi Style Award töreninde Beren Saat


Türk versiyonunu biraz ağır olduğu için fazla izleyemesem de yabancı versiyonunun özellikle ilk sezonu kayda değer. Diziyi sevebilmek için senaryodaki ufak mantık hatalarını gözardı etmek ve Emily VanCamp’in başta insana soğuk gelen zamanla ‘ne masum ama aynı zamanda ne cevval kızmış bu’ dedirten yapısına alışmak gerekiyor sanırım. Benim için dizinin en güzel yanlarından biri de dizideki tüm evlerin özenle dekore edilmiş olması. Özellikle Emily'nin evindeki stil göz kamaştırıcı.

Emily'nin sahildeki evi

Orjinalindeki sonsuzluk kere sonsuzluk işareti mükemmel

Üzerinde yazılar olan bu koltuk dizide Victoria'ya ait

Böyle bir mutfakta yemek yapmayı kim istemez


Sonuç olarak bu hikaye klasik intikam hikayelerinden biraz farklı. İntikam alınan daimi bir yenilgiye uğramazken, intikam alan da her zaman aynı hırsta ve kusursuzlukta hareket etmiyor. İyi seyirler...

“Nothing inspires forgiveness quite like revenge.”

Hipster olmak yada olmamak


Günümüz akımlarının en popüler olanlarından ve merak uyandıranlarından biri ile ilgili yazmak istiyorum.  




Aslında 1940’larda ortaya çıkmış bir akım olsa da 2000’li yılların ortalarında farklı bir yorumla tekrar ortaya çıktı ve bir nevi küllerinden doğdu. 




Modaya uymamanın moda olduğu bir tarz diyebiliriz, hipster akımı için. Geri dönüşüme inanan, alternatif kalmaya özen gösteren, retro olan her şeye bayılan, yabancı kelime kullanmayı seven, britpop, indie müzik zevkine sahip ve fotoğraf çekmeyi biraz abartan bir stil bahsettiğimiz. 


Ben de hipster gibi giyinmek istiyorum derseniz.

Kabarık saçları ve kalın çerçeveli gözlükleriyle Zooey Deschanel'de ünlü hipster'lardan


Kemik gözlükler ve fotoğraf sevgisi en ünlü göstergeler


Her ne kadar bu stili takip edenleri etrafta görünce biraz garipsiyor olsak da ortak yanlarımız ne kadar çok. Zaten unutmayın bir hipster asla hipster olduğunu kabul etmez.

Her şeye ulaşmanın daha kolay olduğu günümüz koşullarında, insanların çoğunda büyük bir tatminsizlik hissi hakim değil mi? İlginç yöntemler bularak varolanı daha güzel hale getirmek biraz da hipster olmak ile ilgili aslında. Ortaya çıkan yöntemlerden biri de “mash-up” ve bu aslında hipster olmanın hiçbir alt yapısı olmayan sadece yüzeysel, dış görünüşle ve giyim tarzı ile alakalı olduğunu iddia edenleri yanıltabilir. Karıştır, birleştir ve çok daha ilginç, yeni bir ürün yarat... Ürün dediğime bakmayın, bunu müzik, giyim, programlama ve film gibi her şey de uygulayabiliyoruz.  Aşağıda iki Adele şarkısının müthiş bir mash up'ı yer alıyor.



Sonuç olarak, hipster’lık farklı müzik zevkleri yaratıcı giyimleriyle ve çektikleri fotoğrafların orjinalliğiyle günümüzün en keyifli akımlarından. 


Balık yemeli! Ne zaman? Nasıl?


Ben balıkları oldum olası çok severim. Yani mesele sadece onları  yemek değil. Onların geçtiği şiirleri, şarkıları, filmleri, en çok da içinde yaşadıkları denizi severim. “The man stands between life and death. The man thinks... The fish is mute, expressionless. The fish doesn't think, because the fish knows everything. The fish knows everything.”  diyen Emir Kusturica gibi düşünüyorum sanırım.



Şimdi ise sadece hangi balık hangi dönem de nasıl yenirse daha leziz olur onu aktarmak istiyorum. Bildiğimiz gibi mineraller, vitaminler açısından çok zengin olan balıklar çoğu zaman kırmızı etten daha uygun fiyatlara alınabilen, insana enerji veren hatta boy uzatan ve kan yapan müthiş lezzetli canlılar.


Ocak:
Hamsi: Her türlü yiyebileceğimiz bir dönemindedir kendisi.
Barbun-Tekir: Kışın bu soğuk günlerinde sadece tavasını öneriyorum.
Uskumru: Ocak ayının sonuna kadar ızgarası ve tavası leziz olur.
Kırlangıç ve Mezgit: Bu ay haşlamasını yapabileceğiniz en lezzetli balıklar.

Şubat:
Levrek  ve gelincik harici diğer balıkların yumurtlama zamanıdır.
Kefal: Yumurtalı olmakla beraber yenmesi mümkün. Bu arada ben de hep merak ederdim kefalin durumunu. Şöyle ki sadece tatlı su balığı değilmiş tuzlu suda da olurmuş kendileri.
Levrek: Yağlı olduğu bir dönemdir, ızgara yapılabilir, yanına patates, soğan, domates dilimleri eklenip fırına da verilebilir.
Gelincik: Kalori konusunda sıkıntı yaşamıyorsak özellikle tavasını öneririm. Yada yanında yediklerimize dikkat ederiz olur biter.

Mart:
Kefal: Yağlıdır ve yumurtalıdır.
Levrek: Pişirmeye uygun.
Gelincik ve barbun: Kızartma yapabiliriz, mısır ununu öneriyorum.

Nisan:
Tüm balıklarımızın haşlanmasının daha iyi sonuçlar vereceği bir ay. Balık çorbasına da denemeden hayır demeyin derim. En azından suyunu içmelisiniz.

Mayıs:
Kalkan: Yağlanmaya başlamıştır, pişirmeye başlayabiliriz, yöntemi bize kalmış. Ben ızgara tercih ederim, hafif zeytinyağı ve karabiber yeterli olacaktır.
Karagöz: Doğru zamanıdır, neden olmasın? Yenebilir.
Pisi Balığı: Yağlı ve leziz olduğu bir dönemdir.

Haziran:
Barbun: Olgunlaşmaya başlamıştır ve ızgarası harika olacaktır.
Tekir: Artık yağlandığı için her türlü pişirmeye hazır.
Levrek: Tavası yapılırsa iyi olacaktır, yanında haşlanmış patates öneriyorum.

Temmuz:
Lüfer: Izgarası leziz oluyor bu ay.
Dil balığı: Her ne kadar Kasım- Şubat ayları arası daha leziz olsa da büyük balık sevdam olduğu için öneriyorum. Fırında yapılması en iyisi.

Ağustos:
Izgara olarak; barbun, tekir, lüfer, kofana en iyi seçimdir.
Haşlama olarak ise tüm balıklarımız leziz sonuçlar verecektir.

Eylül:
Izgara olarak; barbun, lüfer, kofana, tekir, kılıç tercih edilir.
Haşlama olarak; mercan, sinağrit, kırlangıç, kefal, iskorpit, tekir, mezgit uygundur.

Ekim:
Palamut, barbun, tekir, lüfer en iyi ve lezzetli dönemindedir.

Kasım-Aralık:
Hamsi, hamsi, hamsi demek istiyorum. Ne olsa pek çok çeşit yemekte kullanabiliriz.

Kısacası balık her vakit yenebilecek müthiş bir şeydir. Leziz sonuçlar vermesi için her balığın bir dönemi olduğunu unutmamalıyız elbette. Yanında mezesi, sebzesi, rakısı, rokası, beyaz şarabı, helvası... Tabi ki tercihe bırakıyorum. Bu sırada belirtmeliyim ki balığın yanında ayran içilmeyeceğinin ya da yoğurt yenilmeyeceğinin söylenme sebebi de zararlı oldukları için değildir. Yoğurt türevi bir şey yediğimizde zehirlenme belirtileri daha çabuk belli olur o kadar. Balığımızı yerken Asfalt Dünya' dan aşağıdaki şarkıyı dinleyebiliriz biraz ironik olsa da.




Afiyet olsun...




12.8.13

Barbie Bebek Tarzı

Her ne kadar günümüz çocukları arasında eski popularitesini korumasada Barbie bebekler süslü kıyafetleri, uyumlu aksesuarları ve özenle yapılmış yüz ve vücut yapılarıyla yıllardır pekçok küçüğün hayatını etkilemiştir. Küçük yaşlardayken bebeklerle oynamak her ne kadar sağlıklı ve normal olsa da Barbie bebeklerin gerçek bir insanın sahip olamayacağı ölçülerde yapılmış olmaları ve çocukları aşırı zayıf olmaya ittikleri aynı zamanda ilk Barbie bebeklerinde görünen muhafazakar yaşantının(!) da çocukları yanlış etkilediği iddia edilmiştir.
















Benim çocukken dikkatimi çeken ise Barbie bebeklerin oldukça tek tip olmasıydı. Yine de gerek elbise dikerek gerekse ev eşyaları edinerek renklendirilmesi mümkün bir dünyaydı Barbie bebeklerin bizlere sağladığı. Çeşitli Barbie bebeklerin olduğunu, tek tipleşmenin biraz dönem biraz da ülkemiz koşullarıyla ilgili olduğunu araştırmalarım sonucu anladım. Hatta Barbie bebekleri almanın, onlarla oynamanın sadece çocuklara ait bir durum olmadığını da öğrenmiş bulunuyorum.


The Blonds Blond Gold Barbie Doll


http://www.barbiecollector.com/shop/browse/whats_new gibi siteler Barbie bebek kolleksiyonerleri için birebir. Ben en çok “Dolls of the World” kısmındaki tarzı sevdim. Acaba "Turkish Barbie" yapılsaydı, nasıl giysileri olurdu?





Zamansız Kayıplar

“Ben varken ölüm yok, ölüm varken ben yokum, o halde korkacak ne var?”

Birini düşünün sevdiği kızla evlenmesine 2 hafta kalan, upuzun boyuyla, sesi, pozitif duruşu ve oyunculuğu dünya çapında gençleri etkileyen... Cory Monteith aşırı doz uyuşturucu yüzünden öldü. Üstelik tam da tedavi görüyor ve kendisini evliliğe hazırlıyorken. İnsana çok acıklı ve çok düşündürücü geliyor. Bu kadar yakın mı gerçekten? Müzikal bir dizide oynayan ve sesiyle, yaşatmak istediği ruh haline bizi kolayca sokan biriydi o. Ne güzel bir çiftlerdi her şeyden önce.




Glee dizisinin sadece ilk sezonlarını izlemiş olsam da Cory ve Lea arasındaki uyum şahaneydi. Sesleri birbirine inanılmaz yakışıyordu ve aynı zamanda birbirine bu kadar zıt iki karakter arasındaki liseli aşk herkese çok doğal ve sempatik gelmişti. Finn’ siz bir Rachel nasıl olur kafamda hiç canlandıramadım.

Ayrıca “Glee” dizisi sayesinde pekçok eski ve değerli şarkıyı öğrenme ve dinleme fırsatı da bulduk. Hatta düğünümde ilk dans şarkımız Glee dizisinden Lea Michele ve Jonathan Groff’un söylediği “Hello”’ydu. İşin en acı yanı da dizide iki aşığı canlandıran Lea ve Cory’ nin gerçek hayatta da yıllardır sevgili olması ve eğer Cory ölmemiş olsaydı şuan evli olacak olmaları.

Lea’ nın katıldığı bir ödül töreninde aldığı ödülü Cory’ e ithaf etmesi ve söyledikleri insanı gerçekten duygulandırıyor. “Cory will forever be in my heart”  diyerek çok güzel anlatmış duygularını Lea, tıpkı dizide canlandırdığı güçlü karakter Rachel’ ın yapacağı gibi.




“Life is one long struggle in the dark.”

Tevazuyla yaşa / Asilce Öl

“Sakın kimseye bir şey anlatmayın
Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra...”

J.D.Salinger’ ın nadide romanı olan “Çavdar Tarlasında Çocuklar" benim favorim kitaplarımdan biridir. Hatta üniversite günlerime kadar en sevdiğim kitap deyip geçebiliyordum ama insan yaşlandıkça “en” leri seçme konusunda o kadar da aceleci olmuyor.

Asla bir ergenin büyüme sancıları denip geçilemeyecek; aylaklığı, hayalkırıklığını, önemserken önemsemez gibi davranmayı, pembe yalanları ve en çok da yalnızlığı çok içten anlatan bir roman. Romanı her okuduğunuzda farklı bir şey hissedebiliyorsunuz, bu Salinger’ ın oldukça birikimli, müthiş duyarlı ve çok boyutlu bir yazar olmasından kaynaklanıyor. Kitabın konuşurcasına yazılmış olması onu oldukça ulaşılabilir kılarken, başından geçenleri anlatan Holden’ ın bu denli açıksözlü, yer yer acımasız ve bazen de kaderci olması insanı irkiltebiliyor. Kitapta altı çizilesi öyle çok cümle var ki tekrar tekrar okumak bu yüzden de gerekiyor. Benim hayatla ilgili hep inandığım bir şey olan, insan mecbur kalınca her şeyin üstesinden gelir mantığı yazar tarafından “Bir işi yapmadan önce nasıl bilebiliriz onu yapıp yapamayacağımızı” olarak ne güzel özetleniyor.



“The Catcher In the Rye” hakkında hazırlanan detaylı bir okul projesi olan videoyu da eklemeden duramam. Ama ileride filmi çekilirse Holden’a hayat kazandırmasını isteyeceğim karakter “Açlık Oyunları”’ nda oynayan Josh Hutcherson olur. Türkiye için ise şuan “Güneşi Beklerken” dizisinde oynayan Kerem Bursin olabilir.







Kitapla ilgili en ilginç şeylerden biri de böyle etkileyici bir yazım dilinin günümüzde bile, kimse tarafından Salinger kadar iyi şekilde kullanılamıyor oluşu. Günlük konuşma dilinde yazılmış, bireylerin başlarından geçen maceraları anlatan pek çok kitap “bestseller” raflarında yerini alırken, “içi boş” kavramı altı çizilesi bir hal almasaydı keşke.

Maskelerinden arınmış, aklına eseni yapan ve doğrucu biriyle karşılaşmayalı çok olduysa, mutlaka öneririm “Çavdar Tarlasında Çocukları”. Sahi kış olunca bu ördekler nereye gider?

“The mark of the immature man is that he wants to die nobly for a cause, while the mark of the mature man is that he wants to live humbly for one.”


“Don’ t ever tell anybody anything. If you do, you start missing everybody.”

11.8.13

Naif.Naive.Naïve.

"I' m not saying it' s your fault
although you could' ve done more"

Öyle durumlarla karşılaşırız ki verdiğimiz tepkiler tecrübesizliğimizi açığa çıkarır. Hepimizin başına gelmiştir. En iyi ihtimalle verdiğimiz tepkiler çocuksu bulunacaktır, kaçış yok. Peki saf olarak nitelendirilmemizi sağlayacak belki de fazla kırılgan bulunmamıza yol açacak bu bazı durumlarda ne yapmalı? Aslında bu durumlarda ne yapılabileceği ile ilgili kesin bir önerim yok ama kendimiz olmaya devam edip, eleştirilere açık olabiliriz. Ayrıca NAİF diye nitelendirilmek dünyanın sonu olmasa gerek. Üstelik kulağa oldukça romantik gelen bir kelime değil mi? Sanırım bu özelliğe de diğer pek çoğu gibi gereğinden fazla sahip olmadığımız sürece sorun yok.

Naif kelimesi dilimize fransızcadan (naïve) geçen pek çok kelimeden biri. Siz bakmayın TDK’ daki ilk anlamının “saf, deneyimsiz” olmasına, günümüzde “kırılgan, iyi niyetli düşünen ve temiz” anlamlarında kullanılıyor.

Benden sadece 2 yaş büyük İngiliz Luke Pritchard’ ın yazdığı müthiş şarkı “Naive” de bu fransızca kelimenin ingilizceye de geçtiğinin ve ne de iyi olduğunun kanıtı. Her dinleyişte keyif veren, sadece eğlenceli melodisiyle değil aynı zamanda şiirsel ve gerçek olmayan bir hüznü barındıran sözleriyle de oldukça çekici bir şarkı.


Luke P.’ nin adını, The Kooks grubunu duymuş olanların yanı sıra Mischa Barton sevenler de yakından biliyor aslında. Hala birlikte olup olmadıklarını bilmemekle beraber The OC’ deki hallerini herkes özlüyor sanırım Mischa B.’ nin. Her ne kadar benim favorim her zaman Rachel Bilson olsa da insan üzülüyor zamanın ve bazı hataların insanları ne kadar değiştirdiğini görünce. Bakalım Türk Marissa’ mız nasıl olacak. Ama “Med Cezir” ismi bana her zaman o çok özel Levent Yüksel şarkısını hatırlatacak...  



İşin magazinsel boyutunu bir yana bırakırsak The Kooks’ un takip edilesi gruplardan olduğunu söylemeliyim. Son söz olarak naif olmakta dert edecek bir şey yok, keşke bazı konularda bazı insanlar hep naif kalabilse. Sanırım olma ihtimali düşük ve anlaşılması zor bir istek oldu ama naif kelimesi hep hüznü, içtenliği ve iyi niyeti düşündürtmüştür bana.

“Oh I' m just a sweet and pretty face
in such an ugly world
something so beautiful ”