8.12.13

Paris, Anilar ve Notlar

Olmeden once oraya mutlaka gidilmeli. Hatta eger mumkunse sevdiginiz ile birlikte gidilmeli. Benim bu sansim olmadi ama Paris gercek bir asiklar sehri. Ayni zamanda etkileyici bir tarihe sahip, gorkemli, asil ve romantik. Bir gercek daha var ki orada olmak insana kendini ozel hissettiriyor. Paris benim icin bir cagrisimlar sehriydi. Cocuklugumdan beri ogrendigim fransizcanin, kitaplardan okudugum, filmlerde hayran oldugum, sevdigim tum ressam ve yazarlarin yolunun dusmus oldugu dunyanin en guzel baskentiydi. Gittikten sonra, bekledigim her seye sahip olmasinin yani sira tahmin bile edemeyecegim baska ozellikleri de oldugunu farkettim.




Her seyden once kusursuz degildir Paris. Hatta tam tersi yonetim hatalariyla, pis metro ve sokaklariyla, kibirli insanlariyla, cok pahali restoran ve cafeleriyle yorucudur. Ama sonra bir koprunun uzerinden nehri izlerken yada unlu bahcelerindeki bir bankta otururken tum sorunlari ve sehrin kesmekesini unutursunuz. Genis caddeleri, sanat eseri misali binalari, guzel giyinmeyi bilen kadinlari, inanilmaz muzeleri, yakisikli erkekleri, Eyfel kulesi, dunyanin kulaga en guzel gelen dili, her yere giden metro ve trenleri, kozmopolit insanlari, Sacre Coeur'un merdivenlerinde muzik yapan guleryuzlu yabancilari, Montmarte'in sanatsal havasi... Aklinizda sadece iyi yanlari ve guzellikleri ile kalmayi basaran insanlar gibidir Paris, uzaktan sevmesi kolaydir ve her daim kendini ozletir.




Ben Istanbul'dan kalkan bir ucakla Paris'in CDG (Charles de Gaulle) havaalanina inmistim. CDG, Paris'e ilk kez giden birinin geziye baslayabilecegi en dogru yer degildir. Diger unlu sehirlerin cogunda oldugundan daha kucuk ve daha eski bir havaalanidir, karmasiktir CDG. Ne kadar cok zenci var etrafta diye sasirabilir, ben buradan sehir merkezine nasil gidecegim diye endiselenebilirsiniz. Hele de fransizcanizi kolayca anlamadiklarini, ingilizceyi de bilmediklerini/konusmadiklarini farkederseniz korkuya kapilabilirsiniz. Oysa Paris'in iyi bir toplu ulasim sistemi vardir. RER denilen tren ile, otobusle yada taksiyle kolayca sehre ulasabilirsiniz. RER hatti her 15 dakikada bir terminal 1&2'den kalkip Paris sehir merkezine yarim saatte varir. Eger cok bavulunuz yoksa tercih edebileceginiz en ucuz ve rahat ulasim seklidir, fiyati da 9 Euro civaridir. Taksi de ortalama 40-50 euro tutmaktadir.


Paris'te kalinacak otel konusunda tercih yaparken merkezi bir yerde olmasina dikkat etmek gerekir. Bir onemli ayrinti da oda, lavabo konusudur. Merkezi yerlerde, verdiginiz gecelik fiyatin hakkini verebilecek buyuklukte ve icinde sadece size ait duzgun bir lavabo olan bir odaya sahip otel bulmak zor olabilir. Nice buyuk ve guzel otelin icinde de fareye rasgelebilir, umursamaz ve ingilizce bilmeyen calisanlara denk gelebilir ya da gece bagira bagira sarki soyleyen, ucmus komsulara sinir olabilirsiniz.


Moulin Rouge


Benim Paris'te en cok sevdigim yerlerin cogu Montmartre'tadir. Butikler, cafeler, galeriler, kucucuk bahce ve kiliseler... Eger Paris'e tur ile gidiyorsaniz mutlaka bu mahalleyi gormek konusunda israrci olun derim. Orasi pek cok sanatsal akimin evrimlestigi, buyuleyici Sacre Coeur'un ve Moulin Rouge'un merkezidir. Montmartre; bohem havasini hala koruyan, yaratici taki atolyelerinin ve sanat galerinin bulundugu, adim basi delilere rasgeleceginiz, gokyuzune yakin hissedebileceginiz tepeleri olan bir yerdir. Yokus yukari yururken acikirsaniz da unutmayin en lezzetli ekmekler ve peynirler de orada daha uygun fiyata bulunabilir. Ustelik tepedeki cafelere de ugrayabilirsiniz. Hangi sokakta oldugunu hatirlamiyorum ama Sacre Coeur'e dogru giden yollardan birinde Turk bir kebapci da mevcuttu.


Sacre Coeur


Sacre Coeur gizli/kutsal kalp anlamina gelen, icinde rahibelerin bulundugu bembeyaz bir kilisedir. Ben oldukca camiye benzetmis ve Eyfel'den daha etkileyici bulmustum. Ogrendigim kadariyla beyaz rengini traverten taslarindan yapilmasi sebebiyle koruyormus. Onundeki merdivenlerin ve cimlerin uzerinde her daim muzik yapanlarin oldugu, keyifli bir ortami vardir. Merdivenlerde otururken, Paris evlerinin catilarindan olusan gunbatimini keyifle izleyebileceginiz harika bir manzaraniz olur. Fransiz arkadaslarim geceleri o cevrenin cok guvenli olmadigini belirtmis olsa da hava kararmisken sehrin isiklari yukaridan cok iyi gorunur. Amélie filminin cogunun cekildigi yer yine burasidir. Etrafta da Audrey Tautou'ya benzeyen beyaz tenli, siyah sacli Fransiz guzellerine rastlamak mumkundur. Gercekten fransiz kadinlarinin zarif halleri ve zevkli giyimleri bahsedildigi kadar vardir. Ama oradaki herkesin cok cok fazla sigara ictigini de unutmamak lazim.


Jardin de Luxembourg


Montmartre bolgesi kadar guzel olan bir baska yer Saint Germain'dir. Erkeklerin genelde futbol takimi sayesinde asina oldugu bir isimdir bu ayrica. Bu harika cadde de muthis kitapcilar ve cafeler bulunur ama merkezden biraz uzaktir. Ben en cok “Lex Deux Magots” cafesini sevmistim. Size de orayi oneririm ama populer olan bu cafe yerine sokaklarinda yururken karsiniza cikacak taze kekleri oldugunu iddia eden kucuk cafelere de girebilirsiniz. Bu arada cok yaratici seyler satan butikler de her kose basinda. Benim Paris'te vakit gecirmekten cok hoslandigim ve ailece gelenleri gorunce cok ozendigim yerlerden biri de bu semtte sayilir. Jardin du Luxembourg, bir ucundan bir ucuna yurumenin zevk oldugu, Paris'in ikinci en buyuk parki, ortasinda kucuk bir golun bulundugu ve seyyar sandalyeleri alip istediginiz yere oturabileceginiz harika bir bahcedir. Havuz kenarinda durup, kiraladiklari oyuncak gemileri yuzduren cocuklari izlemek, rengarenk metal sandalyelerde oturmus dergi yada kitap okuyan Fransizlari gormek keyifli ve rahatlaticidir. Ben bir de gol etrafindaki heykelleri sevmistim.



Sorbonne Kutuphanesi

Luksemburg Parki ayni zamanda en eski Fransiz Universitesi olan Sorbonne'a da oldukca yakindir. Kapisinda Montaigne heykeli bulunan bu basarili universitenin binalari tam fotograflamalik. Yalniz bildigim kadariyla Paris'te kiralar cok yuksek ve is bulmak cok zor oldugu icin burada okuyan ogrenciler okullarindan bizim tahmin ettigimiz kadar hoslanmazlar. Ama her seye ragmen 68 ogrenci hareketinin kalbi olan ve o ruhu yasatan okul sohretini hala korumaktadir.


Louvre Muzesi

Tarihle dolu bu sehirde yapilabilecek en guzel seylerden biri de, normalde de muze antipatisi olanlardan degilseniz, Louvre, D'orsay gibi muzelere ugramaktir. Ugramak genelde kisa sureli durumlar icin kullanilir ve bu bahsettigim iki muze icinde bu oldukca zor. Ozellikle de Louvre'da saatler degil gunler bile kolayca gecirilebilir. Ben gitmeden once cok arastirip, yillardir merak ettigim eserlere oncelik vermis olmama ragmen, bir sure sonra suurumu kaybetmis sekilde, “3 saat mi gecti gercekten? Nasil oldu?” moduna girmistim. Bilincli davranip, onceden muze haritasi alip, her katta ne oldugunu ogrenip, eserlerin basinda makul zamanlar gecirilerek bu hale dusmekten kurtulabilir insan. Ama sonucta kac kez gidecegiz o muzeye, insanin kendini biraz kaybetmesi normal sayilmali belki de. Bu arada ben bahcesindeki cam piramitleri de eser sayanlardanim, fotograf cekmeyi ihmal etmeyin derim. Bir de onerim, deli gibi sira beklemek mecburi ama eger metrodan olan girisi denerseniz, orasi her zaman daha makul bir kalabaliga sahip oluyor. Mimar olanlarin binanin hakkini daha iyi teslim edecegine inaniyorum, ben hayran kalmistim. Ve evet Mona Lisa gercekten bu kadar unlu olacak kadar ilginc geldi bana da. Ama oradayken ve bir suru devasa, detayli tabloyu gormusken Mona Lisa'nin hakkini teslim edemeyebilirsiniz.

http://www.louvre.fr

Orsay Muzesi


Musee D'orsay, quai d'orsay'de bulunmaktadir. Eskiden tren gari olan bir binada bulunur ve nehrin yakinindadir. Onunde her daim deli gibi bir kuyruk oldugu icin pek cok insanin girmekten son anda vazgectigi muzelerdendir. Ben de ilk gun oyle yapip ikinci gun bir daha ne zaman gelecegim kim bilir diyerek, siraya katlanmistim. Cunku burasi aslinda bana cok daha fazla hitap eden; Monet, Degas, Renoir, Cézanne, Courbet gibi ressamlarin eserlerini bulundurmaktadir. Daha cok empresyonistlerin resimleri varken Rodin heykelleri de gorebilirsiniz. Orsay Muzesi'ni pek cok kisinin Louvre'dan daha cok sevecegini dusunuyorum. Keske ulkemizde de Haydarpasa Gari ile ilgili bu tip projeler olsaydi...



Arceveche Koprusu


Paris'i terk etmemek icin kivrim kivrim kivrilan Seine Nehri, Orsay Muzesi'nden ciktiktan sonra gidilebilecek ilk yer. Biz arkadaslarimla kenarinda oturup piknik yapmistik ama bir daha ki gidisimde mutlaka tekne gezisi yapmak istiyorum. Bu arada nehrin uzerindeki koprulerin biri digerlerinden bir adim one cikiyor, Arceveche koprusu. Koprunun demirlerine ciftler asma kilit asiyor ve kilidin anahtarini da nehre birakarak, olumsuz ask dilemis oluyorlar. Kimisi renkli asma kilitler secerken kimisi isi abartip devasa kilitler kullanmisti hatta bazilari da adlarinin bas harfini kilide yazmisti. Ben de bu islemi romantik buldugumu kabul etmeliyim. “Kopru Ustu Asiklari” filmi benim cok etkilendigim ve sevdigim bir film oldugu icin hikayenin gectigi Pont Neuf (Yeni Kopru)' de benim icin ayri bir yere sahip. Bu kopruyle ilgili komik bir sey de koprunun adi 'yeni'yken kendisinin Paris'teki en eski kopru olmasidir.


Eyfel Kulesi


Nasil oldu da Eiffel'i bu kadar sona biraktim bilemiyorum. Ozgurluk Heykeli ile beraber dunyadaki en populer anitlardan biridir kendisi. Fransizlarin celik konusunda ne kadar iyi olduklarini tum dunyaya ilan etme amacli diktigi sonralari romantizm denilince, Paris hatta Fransa denilince akla ilk gelen sembol haline gelmistir. Beklentilerim fazlasiyla yuksek oldugundan beni biraz hayal kirikligina ugratmis olan bir yapidir ayni zamanda ama suc kulede degil benim beklentilerimdedir kanimca. Belirtmeden gecemeyecegim, arkadaslarimin anlattigi kadariyla kule, yaz ve kis aylarinda farkli boylardadir, celigin genlesme katsayisi ile ilgili olsa gerek. Her seye ragmen herkesin onunde cekilmis bir fotografi ya da ustunde Eyfel Kulesi olan bir esyasi -Turkiye'deki kahvalti takimimizin deseni gibi- mutlaka vardir.


Père Lachaise Mezarligi


Her ne kadar pek cok kisi icin zorlayici ve uzucu olacagini tahmin etsem de Paris'te yapilabilecekler ile ilgili bir baska onerim de mezarlik ziyaretleridir. Ilki; Yılmaz Güney, Ahmet Kaya gibi degerli unlulerimizin, Balzac, Oscar Wilde gibi dunya capinda yazarlarin yattığı Paris sehir merkezinde bulunan en buyuk mezarlik olan Père Lachaise'dir. Bir digeri Montparnasse semtinde bulunan semt ile ayni adi tasiyan mezarliktir. Bu mezarlikta da Beckett, Baudrillard, Sartre gibi unluler yatmaktadir. Sonuncu ise Montmartre mezarligidir. Burada Stendhal, Degas ve Dumas'in mezarlari bulunur. Ben sadece Ahmet Kaya ve Yilmaz Guney'in yattigi mezarliga gidebilmistim. O kadar buyuk ve labirent gibi ki mezarligin haritasini almadan kesinlikle iceri girilmemeli.


Notre Dame de Paris

Gotik eserlere ilginiz olsun olmasin, Notre Dame de Paris katedrali de Paris'e giden herkesin gormesi gereken bir saheserdir. Vitraylarina ve gargoylerine (gunduz tasa donup gece yasadigina inanilan grotesk figurler) rahatlikla dalip gidebilirsiniz. Adi 'bizim kadinimiz' anlamina gelmekle beraber kastedilen kadin Meryem Ana'dir. Muzikali, filmi olan katedralin onunde dururken iceriden Notre Dame kamburu Quasimodo'nun cikmasini bekleyebilirsiniz. Bu kelime de 'insan gibi' (yarim kalan adam) anlamina gelmektedir ki dusundukce insani cok duygulandirir.



Lafayette

Alisveris denince Paris'te akla gelen belli basli bolgeler; Galeri Lafayette, Saint Honore, Champs Elysées, Le Marais, Saint Michel ve Saint Germain, ve Avenue Montaigne'dir. Bunlarin hepsi uzerine paragraflarca yazi yazabilecek olmama ragmen sadece kisa bilgi maiyetinde; Lafayette tarihi ve guzel binasi geregi de mutlaka gidilmesi gereken bir yer, Avenue Montaigne cok şık bir bolge ve unlu tasarim markalarini ziyaret icin ideal, 2.el kiyafetler ve vintage tarz icin gidilmesi sart olan yer ise Le Marais. Bir de Paris'in disinda benim gidemedigim bir yer var: La Vallée Village. Outlet alisveris mantigiyla kurulmus, yan yana magazalardan olusan, markali urunlerin hesapli satildigi bir yermis. Tur otobusleri buraya ugrar mi bilmiyorum ama erken saatlerde gitmek kalabaliga yakalanmama acisindan tercih edilmeli. Saint Michel ve Germain'deki antikacilara, galerilere ugramak da iyi bir secenek olacaktir. Sanirim antikacilardan bir seyler alabilmek icin ciddi butceler gerekir ama yine gidip gormek de zevkli oluyor. Ben yapamamistim ama unlu gece kulubu Moulin Rouge'da bir kabare izlemek de alisverise alternatif olabilir.



Pomme de Pain


Paris'te yenilip icilmesi gerekenler diyince aklima ilk gelenler ise cesit cesit peynirler, upuzun incecik ekmekler, cikolatali kruvasanlar ve Fransiz saraplari. Paris'in kafe kulturu bildigim her yerden cok farkli. Ciftler sandalyelerini asla birbirine cevirmiyorlar, daima kahve ya da sarap ve atistirmaliklar esliginde sokaktan gecenleri izleyerek sohbet ediyorlar. Saatlerce ayni kisilerin ayni yerde oturdugunu farkederseniz sakin sasirmayin, rahatlarina duskun bir kafe kulturleri var. Bunun disinda her ne kadar fiyatlar biraz abartili olsa da cok guzel salatalari var, size de degisik isimli, bol sirkeli Fransiz salatalarini oneriyorum. Bunun yani sira sogan corbasini ilk kez orada yiyip daha sonra kendimde yapmaya baslamis biri olarak mutlaka deneyin derim. Pomme de pain de soguk sandvic, Chez Leon'da midye yemegi denemeli ve bir pazar gunu Cafe de Flore'e ugramalisiniz.






Paris ruya bir sehirdir, orada yasamayi istememekle beraber mumkun olsa sehri defalarca gezebilirim. Fonda eski zamanlara ait fransizca bir sarki calar ve basinda kirmizi bir bere olan siyah sacli kadin, uzun ama duzgun bir burnu olan adama dogru sigara dumanini ufler. Kafamdaki Paris imajina gore Hemingway sizden bir romaninda bahsetmeye karar verir, Zelda ile Scott Fitzgerald ise kavgalarinda taniklik etmenizi bekler. Sanki orada herkesin arada sirada olmayi hayal ettigi o naif, dusunceli, romantik ve zarif insan olabilirsiniz. Gercekci olmak gerekirse lezzetli yemekler yiyebilir, nehrin ustunden gunesi batirabilir, epey alisveris yapabilir, metrosuna binebilir, bol bol canli muzik dinleyebilir, tarihi binalari gezebilir ve muthis sanat eserleri gorup ara sokaklarinda kaybolabilirsiniz. 

Iyi geziler...


Fon muzigi niyetine de tik tik:

 Paris (Marc Lavoine ve Souad Massi)









Hiç yorum yok: