Olmeden once oraya mutlaka
gidilmeli. Hatta eger mumkunse sevdiginiz ile birlikte gidilmeli. Benim bu
sansim olmadi ama Paris gercek bir asiklar sehri. Ayni zamanda
etkileyici bir tarihe sahip, gorkemli, asil ve romantik. Bir gercek
daha var ki orada olmak insana kendini ozel hissettiriyor. Paris
benim icin bir cagrisimlar sehriydi. Cocuklugumdan beri ogrendigim
fransizcanin, kitaplardan okudugum, filmlerde hayran oldugum,
sevdigim tum ressam ve yazarlarin yolunun dusmus oldugu dunyanin en
guzel baskentiydi. Gittikten sonra, bekledigim her seye sahip
olmasinin yani sira tahmin bile edemeyecegim baska ozellikleri de
oldugunu farkettim.
Her seyden once kusursuz
degildir Paris. Hatta tam tersi yonetim hatalariyla, pis metro ve
sokaklariyla, kibirli insanlariyla, cok pahali restoran ve
cafeleriyle yorucudur. Ama sonra bir koprunun uzerinden nehri
izlerken yada unlu bahcelerindeki bir bankta otururken tum sorunlari
ve sehrin kesmekesini unutursunuz. Genis caddeleri, sanat eseri
misali binalari, guzel giyinmeyi bilen kadinlari, inanilmaz muzeleri,
yakisikli erkekleri, Eyfel kulesi, dunyanin kulaga en guzel gelen
dili, her yere giden metro ve trenleri, kozmopolit insanlari, Sacre
Coeur'un merdivenlerinde muzik yapan guleryuzlu yabancilari,
Montmarte'in sanatsal havasi... Aklinizda sadece iyi yanlari ve
guzellikleri ile kalmayi basaran insanlar gibidir Paris, uzaktan
sevmesi kolaydir ve her daim kendini ozletir.
Ben Istanbul'dan kalkan bir
ucakla Paris'in CDG (Charles de Gaulle) havaalanina inmistim.
CDG, Paris'e ilk kez giden birinin geziye baslayabilecegi en dogru
yer degildir. Diger unlu sehirlerin cogunda oldugundan daha kucuk ve
daha eski bir havaalanidir, karmasiktir CDG. Ne kadar cok zenci var
etrafta diye sasirabilir, ben buradan sehir merkezine nasil gidecegim
diye endiselenebilirsiniz. Hele de fransizcanizi kolayca
anlamadiklarini, ingilizceyi de bilmediklerini/konusmadiklarini
farkederseniz korkuya kapilabilirsiniz. Oysa Paris'in iyi bir toplu
ulasim sistemi vardir. RER denilen tren ile, otobusle yada taksiyle
kolayca sehre ulasabilirsiniz. RER hatti her 15 dakikada bir terminal
1&2'den kalkip Paris sehir merkezine yarim saatte varir. Eger cok
bavulunuz yoksa tercih edebileceginiz en ucuz ve rahat ulasim
seklidir, fiyati da 9 Euro civaridir. Taksi de ortalama 40-50 euro
tutmaktadir.
Paris'te kalinacak otel
konusunda tercih yaparken merkezi bir yerde olmasina dikkat etmek
gerekir. Bir onemli ayrinti da oda, lavabo konusudur. Merkezi
yerlerde, verdiginiz gecelik fiyatin hakkini verebilecek buyuklukte
ve icinde sadece size ait duzgun bir lavabo olan bir odaya sahip otel
bulmak zor olabilir. Nice buyuk ve guzel otelin icinde de fareye
rasgelebilir, umursamaz ve ingilizce bilmeyen calisanlara denk
gelebilir ya da gece bagira bagira sarki soyleyen, ucmus komsulara
sinir olabilirsiniz.
Moulin Rouge |
Benim Paris'te en cok sevdigim
yerlerin cogu Montmartre'tadir. Butikler, cafeler, galeriler,
kucucuk bahce ve kiliseler... Eger Paris'e tur ile gidiyorsaniz
mutlaka bu mahalleyi gormek konusunda israrci olun derim. Orasi pek
cok sanatsal akimin evrimlestigi, buyuleyici Sacre Coeur'un ve Moulin
Rouge'un merkezidir. Montmartre; bohem havasini hala koruyan,
yaratici taki atolyelerinin ve sanat galerinin bulundugu, adim basi
delilere rasgeleceginiz, gokyuzune yakin hissedebileceginiz tepeleri
olan bir yerdir. Yokus yukari yururken acikirsaniz da unutmayin en
lezzetli ekmekler ve peynirler de orada daha uygun fiyata
bulunabilir. Ustelik tepedeki cafelere de ugrayabilirsiniz. Hangi
sokakta oldugunu hatirlamiyorum ama Sacre Coeur'e dogru giden
yollardan birinde Turk bir kebapci da mevcuttu.
Sacre Coeur |
Sacre Coeur gizli/kutsal
kalp anlamina gelen, icinde rahibelerin bulundugu bembeyaz bir
kilisedir. Ben oldukca camiye benzetmis ve Eyfel'den daha etkileyici
bulmustum. Ogrendigim kadariyla beyaz rengini traverten taslarindan
yapilmasi sebebiyle koruyormus. Onundeki merdivenlerin ve cimlerin
uzerinde her daim muzik yapanlarin oldugu, keyifli bir ortami vardir.
Merdivenlerde otururken, Paris evlerinin catilarindan olusan
gunbatimini keyifle izleyebileceginiz harika bir manzaraniz olur.
Fransiz arkadaslarim geceleri o cevrenin cok guvenli olmadigini
belirtmis olsa da hava kararmisken sehrin isiklari yukaridan cok iyi
gorunur. Amélie filminin cogunun cekildigi yer yine
burasidir. Etrafta da Audrey Tautou'ya benzeyen beyaz tenli, siyah
sacli Fransiz guzellerine rastlamak mumkundur. Gercekten fransiz
kadinlarinin zarif halleri ve zevkli giyimleri bahsedildigi kadar
vardir. Ama oradaki herkesin cok cok fazla sigara ictigini de
unutmamak lazim.
Jardin de Luxembourg |
Montmartre bolgesi kadar guzel
olan bir baska yer Saint Germain'dir. Erkeklerin genelde
futbol takimi sayesinde asina oldugu bir isimdir bu ayrica. Bu harika
cadde de muthis kitapcilar ve cafeler bulunur ama merkezden biraz
uzaktir. Ben en cok “Lex Deux Magots” cafesini sevmistim.
Size de orayi oneririm ama populer olan bu cafe yerine sokaklarinda
yururken karsiniza cikacak taze kekleri oldugunu iddia eden kucuk
cafelere de girebilirsiniz. Bu arada cok yaratici seyler satan
butikler de her kose basinda. Benim Paris'te vakit gecirmekten cok
hoslandigim ve ailece gelenleri gorunce cok ozendigim yerlerden biri
de bu semtte sayilir. Jardin du Luxembourg, bir
ucundan bir ucuna yurumenin zevk oldugu, Paris'in ikinci en buyuk
parki, ortasinda kucuk bir golun bulundugu ve seyyar sandalyeleri
alip istediginiz yere oturabileceginiz harika bir bahcedir. Havuz
kenarinda durup, kiraladiklari oyuncak gemileri yuzduren cocuklari
izlemek, rengarenk metal sandalyelerde oturmus dergi yada kitap
okuyan Fransizlari gormek keyifli ve rahatlaticidir. Ben bir de gol
etrafindaki heykelleri sevmistim.
Sorbonne Kutuphanesi |
Luksemburg
Parki ayni zamanda en eski Fransiz Universitesi olan Sorbonne'a
da oldukca yakindir. Kapisinda Montaigne heykeli bulunan bu basarili
universitenin binalari tam fotograflamalik. Yalniz bildigim kadariyla
Paris'te kiralar cok yuksek ve is bulmak cok zor oldugu icin burada
okuyan ogrenciler okullarindan bizim tahmin ettigimiz kadar
hoslanmazlar. Ama her seye ragmen 68 ogrenci hareketinin kalbi olan
ve o ruhu yasatan okul sohretini hala korumaktadir.
Louvre Muzesi |
Tarihle
dolu bu sehirde yapilabilecek en guzel seylerden biri de, normalde de
muze antipatisi olanlardan degilseniz, Louvre, D'orsay gibi muzelere
ugramaktir. Ugramak genelde kisa sureli durumlar icin kullanilir ve
bu bahsettigim iki muze icinde bu oldukca zor. Ozellikle de Louvre'da
saatler degil gunler bile kolayca gecirilebilir. Ben gitmeden once
cok arastirip, yillardir merak ettigim eserlere oncelik vermis olmama
ragmen, bir sure sonra suurumu kaybetmis sekilde, “3 saat mi gecti
gercekten? Nasil oldu?” moduna girmistim. Bilincli davranip,
onceden muze haritasi alip, her katta ne oldugunu ogrenip, eserlerin
basinda makul zamanlar gecirilerek bu hale dusmekten kurtulabilir
insan. Ama sonucta kac kez gidecegiz o muzeye, insanin kendini biraz
kaybetmesi normal sayilmali belki de. Bu arada ben bahcesindeki cam
piramitleri de eser sayanlardanim, fotograf cekmeyi ihmal etmeyin
derim. Bir de onerim, deli gibi sira beklemek mecburi ama eger
metrodan olan girisi denerseniz, orasi her zaman daha makul bir
kalabaliga sahip oluyor. Mimar olanlarin binanin hakkini daha iyi
teslim edecegine inaniyorum, ben hayran kalmistim. Ve evet Mona Lisa
gercekten bu kadar unlu olacak kadar ilginc geldi bana da. Ama
oradayken ve bir suru devasa, detayli tabloyu gormusken Mona Lisa'nin
hakkini teslim edemeyebilirsiniz.
http://www.louvre.fr
Orsay Muzesi |
Musee D'orsay,
quai d'orsay'de bulunmaktadir. Eskiden tren gari olan bir binada
bulunur ve nehrin yakinindadir. Onunde her daim deli gibi bir kuyruk
oldugu icin pek cok insanin girmekten son anda vazgectigi
muzelerdendir. Ben de ilk gun oyle yapip ikinci gun bir daha ne zaman
gelecegim kim bilir diyerek, siraya katlanmistim. Cunku burasi
aslinda bana cok daha fazla hitap eden; Monet, Degas, Renoir,
Cézanne, Courbet gibi ressamlarin eserlerini bulundurmaktadir. Daha
cok empresyonistlerin resimleri varken Rodin heykelleri de
gorebilirsiniz. Orsay Muzesi'ni pek cok kisinin Louvre'dan daha cok
sevecegini dusunuyorum. Keske ulkemizde de Haydarpasa Gari ile ilgili
bu tip projeler olsaydi...
Arceveche Koprusu |
Paris'i
terk etmemek icin kivrim kivrim kivrilan Seine Nehri,
Orsay Muzesi'nden ciktiktan sonra gidilebilecek ilk yer. Biz
arkadaslarimla kenarinda oturup piknik yapmistik ama bir daha ki
gidisimde mutlaka tekne gezisi yapmak istiyorum. Bu arada nehrin
uzerindeki koprulerin biri digerlerinden bir adim one cikiyor,
Arceveche koprusu.
Koprunun demirlerine ciftler asma kilit asiyor ve kilidin anahtarini
da nehre birakarak, olumsuz ask dilemis oluyorlar. Kimisi renkli asma
kilitler secerken kimisi isi abartip devasa kilitler kullanmisti
hatta bazilari da adlarinin bas harfini kilide yazmisti. Ben de bu
islemi romantik buldugumu kabul etmeliyim. “Kopru Ustu Asiklari”
filmi benim cok etkilendigim ve sevdigim bir film oldugu icin
hikayenin gectigi Pont Neuf
(Yeni Kopru)' de benim icin ayri bir yere sahip. Bu kopruyle ilgili
komik bir sey de koprunun adi 'yeni'yken kendisinin Paris'teki en
eski kopru olmasidir.
Eyfel Kulesi |
Nasil
oldu da Eiffel'i bu
kadar sona biraktim bilemiyorum. Ozgurluk Heykeli ile beraber
dunyadaki en populer anitlardan biridir kendisi. Fransizlarin celik
konusunda ne kadar iyi olduklarini tum dunyaya ilan etme amacli
diktigi sonralari romantizm denilince, Paris hatta Fransa denilince
akla ilk gelen sembol haline gelmistir. Beklentilerim fazlasiyla
yuksek oldugundan beni biraz hayal kirikligina ugratmis olan bir
yapidir ayni zamanda ama suc kulede degil benim beklentilerimdedir
kanimca. Belirtmeden gecemeyecegim, arkadaslarimin anlattigi
kadariyla kule, yaz ve kis aylarinda farkli boylardadir, celigin
genlesme katsayisi ile ilgili olsa gerek. Her seye ragmen herkesin
onunde cekilmis bir fotografi ya da ustunde Eyfel Kulesi
olan bir esyasi -Turkiye'deki kahvalti takimimizin deseni gibi-
mutlaka vardir.
Père Lachaise Mezarligi |
Her ne kadar pek cok kisi icin
zorlayici ve uzucu olacagini tahmin etsem de Paris'te
yapilabilecekler ile ilgili bir baska onerim de mezarlik
ziyaretleridir. Ilki; Yılmaz Güney, Ahmet Kaya gibi degerli
unlulerimizin, Balzac, Oscar Wilde gibi dunya capinda yazarlarin
yattığı Paris sehir merkezinde bulunan en buyuk mezarlik olan Père
Lachaise'dir. Bir digeri
Montparnasse semtinde
bulunan semt ile ayni adi tasiyan mezarliktir. Bu mezarlikta da
Beckett, Baudrillard, Sartre gibi unluler yatmaktadir. Sonuncu ise
Montmartre
mezarligidir. Burada Stendhal, Degas ve Dumas'in mezarlari bulunur.
Ben sadece Ahmet Kaya ve Yilmaz Guney'in yattigi mezarliga
gidebilmistim. O kadar buyuk ve labirent gibi ki mezarligin
haritasini almadan kesinlikle iceri girilmemeli.
Notre Dame de Paris |
Gotik
eserlere ilginiz olsun olmasin, Notre Dame de Paris
katedrali de Paris'e giden herkesin gormesi gereken bir saheserdir.
Vitraylarina ve gargoylerine (gunduz tasa donup gece yasadigina
inanilan grotesk figurler) rahatlikla dalip gidebilirsiniz. Adi
'bizim kadinimiz' anlamina gelmekle beraber kastedilen kadin Meryem
Ana'dir. Muzikali, filmi olan katedralin onunde dururken iceriden
Notre Dame kamburu Quasimodo'nun cikmasini bekleyebilirsiniz. Bu
kelime de 'insan gibi' (yarim kalan adam) anlamina gelmektedir ki
dusundukce insani cok duygulandirir.
Lafayette |
Alisveris
denince Paris'te akla gelen belli basli bolgeler; Galeri Lafayette,
Saint Honore, Champs Elysées, Le Marais, Saint Michel ve Saint
Germain, ve Avenue Montaigne'dir. Bunlarin hepsi uzerine
paragraflarca yazi yazabilecek olmama ragmen sadece kisa bilgi
maiyetinde; Lafayette tarihi ve guzel binasi geregi de mutlaka
gidilmesi gereken bir yer, Avenue Montaigne cok şık bir bolge ve
unlu tasarim markalarini ziyaret icin ideal, 2.el kiyafetler ve
vintage tarz icin gidilmesi sart olan yer ise Le Marais. Bir de
Paris'in disinda benim gidemedigim bir yer var: La Vallée
Village. Outlet alisveris mantigiyla kurulmus, yan yana magazalardan
olusan, markali urunlerin hesapli satildigi bir yermis. Tur
otobusleri buraya ugrar mi bilmiyorum ama erken saatlerde gitmek
kalabaliga yakalanmama acisindan tercih edilmeli. Saint Michel ve Germain'deki antikacilara,
galerilere ugramak da iyi bir secenek olacaktir. Sanirim antikacilardan bir seyler alabilmek icin ciddi butceler gerekir ama yine gidip gormek de zevkli oluyor. Ben yapamamistim ama
unlu gece kulubu Moulin Rouge'da bir kabare izlemek de alisverise
alternatif olabilir.
Pomme de Pain |
Paris'te yenilip icilmesi
gerekenler diyince aklima ilk gelenler ise cesit cesit peynirler,
upuzun incecik ekmekler, cikolatali kruvasanlar ve Fransiz saraplari.
Paris'in kafe kulturu bildigim her yerden cok farkli. Ciftler
sandalyelerini asla birbirine cevirmiyorlar, daima kahve ya da sarap
ve atistirmaliklar esliginde sokaktan gecenleri izleyerek sohbet
ediyorlar. Saatlerce ayni kisilerin ayni yerde oturdugunu
farkederseniz sakin sasirmayin, rahatlarina duskun bir kafe
kulturleri var. Bunun disinda her ne kadar fiyatlar biraz abartili
olsa da cok guzel salatalari var, size de degisik isimli, bol sirkeli
Fransiz salatalarini oneriyorum. Bunun yani sira sogan corbasini ilk
kez orada yiyip daha sonra kendimde yapmaya baslamis biri olarak
mutlaka deneyin derim. Pomme de pain de soguk sandvic, Chez
Leon'da midye yemegi denemeli ve bir pazar gunu Cafe de
Flore'e ugramalisiniz.
Paris
ruya bir sehirdir, orada yasamayi istememekle beraber mumkun olsa sehri defalarca
gezebilirim. Fonda eski zamanlara ait fransizca bir sarki calar ve
basinda kirmizi bir bere olan siyah sacli kadin, uzun ama duzgun bir
burnu olan adama dogru sigara dumanini ufler. Kafamdaki Paris imajina
gore Hemingway sizden bir romaninda bahsetmeye karar verir, Zelda ile
Scott Fitzgerald ise kavgalarinda taniklik etmenizi bekler.
Sanki orada herkesin arada sirada olmayi hayal ettigi o naif,
dusunceli, romantik ve zarif insan olabilirsiniz. Gercekci olmak gerekirse lezzetli yemekler yiyebilir, nehrin ustunden gunesi batirabilir, epey
alisveris yapabilir, metrosuna binebilir, bol bol canli muzik dinleyebilir, tarihi binalari gezebilir
ve muthis sanat eserleri gorup ara sokaklarinda kaybolabilirsiniz.
Iyi geziler...
Fon muzigi niyetine de tik tik:
Paris (Marc Lavoine ve Souad Massi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder