25.4.14

American Hustle



Tahmin edebileceginiz gibi duzenbaz olmak kolay bir is degil. Yapilan isin getirisi ne kadar cok olacaksa alinacak risk de o kadar artar. Duzenbazlik yapilirken dahil olunacak takim ise neredeyse planli ve organize olmak kadar onemli. Ekip arkadaslari gercekten de yapilacak isin gelecegini belirleyecek en onemli faktorlerden. Guvenilir, size karsi durust, dayanikli ve mumkunse az biraz kafasi calisan insanlari tercih etmek hayati onem tasimakta.




“Duzenbazlar” adi ile gosterilen filmimiz de aslinda dalavere konularinda bir basvuru kilavuzu olabilecek nitelikte, izlemesi keyifli ama bir yandan da beklentileri tam olarak karsilayamayan bir film. Parlak oyuncular, yaratici senaryo ve harika bir atmosfer mevcut fakat sonuc pek cok seyi ayni anda olmayi denedigi icin eksikleri fazlaca olan bir film.




Cocuklugundan beri uckagitcilik hayatinin bir parcasi olan kahramanimiz Irving (Christian Bale)’in yolu Ingiliz aksaniyla ve dekolteli kiyafetleriyle partilerde salinan Edith/Sydney (Amy Adams) ile kesisir. Tanistiklari ilk andan itibaren ortak bir paydada bulusan ve kisiliklerinin derinliklerini birbirine acmakta sakinca gormeyen bu ikili beraber olmaya ve calismaya baslarlar. Yaptiklari pek cok basarili duzenbazligin ardindan FBI tarafindan yakalanir ve onlara bir operasyonda yardim etmeleri karsiliginda serbest birakilirlar. Bir FBI ajani ile kurduklari yeni ekiplerinde artik daha buyuk sularda yuzmeleri gerekecektir. Hirsli FBI ajani Richie (Bradley Cooper)’nin hedefi siyasiler ve rusvet arasindaki iliskiyi ortaya cikararak buyuk bir operasyon yapmak ve kendini gostermektir. Takim uyeleri arasindaki karmasik iliskiler, duyduklari guvensizlik ve Irving’in esi Rosalyn (Jennifer Lawrence)’in sansasyonel kisiligi olaylari epey karistirir. Ayrica hazirladiklari operasyonun onemli ogelerinden/kurbanlarindan olan belediye baskani Carmine (Jeremy Renner)’in dost canlisi kisiligi de Irving’in kafasini karistirmaktadir. Tum bu karisikliklar ile beraber olaylar kimi zaman komik kimi zaman da sacma bir yola girer.



Yonetmeninden oyuncularina kadar ruya bir takim ile ortaya cikarilan filmin 10 dalda Oscar’a aday gosterilmesi kadar odul alamamasi da beni sasirtmiyor. Bunu rakiplerinin guclu olmasi kadar basta bahsettigim her seyden biraz olsun cabasina da baglamak mumkun. Fakat Christian Bale’in film icin ne kadar degistini gormek cok etkileyici. Bastan sona kadar filmi bir ust seviyeye tasiyan inandirici ve kaliteli oyunculugu ovguyu hakediyor. Amy Adams’in her zaman tutturdugu standart bir seviye oldugunu ve bana ozel gelen bir yani olmadigini dusunurdum. Ne yazik ki burada da bu yargimi degistirmeyi basaramiyor. Nevrotik bir karaktere rol veren Jennifer Lawrence ise her zamanki gibi cok iyi ve vurucu oynamayi basarmis. Bradley Cooper normalde oynadigindan cok farkli bir karaktere burunerek kendini asmis gorunuyor, oldukca komik gorunen saclari, deli gibi ciddiye aldigi takintilari gibi ufak detaylar da kisiligi inandirici kilmaya yetiyor. Jeremy Renner ise guzel yazilmis bir karakteri guzel canlandirarak film boyunca kendini cok sevdiriyor ve izlerken de bu olaylarin sonunda ona ve ailesine bir sey olmaz insallah diye dusunmeden edemiyor seyirci.





Film senaryosunun ayrintilar konusunda cok ozenli yazilip genel hatlarda tokezledigine inaniyorum. Karakterlere mizahi hava verelim derken karikaturize etmeleri de ne yazik ki filmin inandiriciligina biraz zarar vermis. Yine de yarattigi eglenceli atmosferi, akici kurgusu ve donemin ruhunu yansitan cercevesi ile filmin mutlaka gorulmesi gerektigini dusunuyorum. Bazi gereksiz sahnelerin azaltilmasina ihtiyac duyuyor boylece biraz daha kisa ama daha carpici bir kurguya sahip olabilirdi. Biz izlerken keyif aldik, o zamanlarin Amerikasini ve ruhunu hissetmeyi basardik. Umarim siz de seversiniz. Iyi seyirler…


Hiç yorum yok: