30.9.13

Her Seye Ragmen


 

“Kendi hayatinin basrolunde olman gerekirken, basrolun yakin arkadasi gibi davranmak neden?”

Sizlerde de benzer bir sey var mi bilmiyorum ama bizim icin yilbasi filmi diye bir kavram vardir. Genelde yeni bir yila 10'dan geriye sayip girdikten, oldu da disaridaysak eve dondukten sonra, epey de yorgunken, daha onceden ablamin sectigi bir film acilir. Kimi sonunu gorecek kadar ayik kalamazken kimi de filme kapilip sabahi salonda karsilar.



Pandora'nin kutusundan en son cikan: Umut
 
 
Aslinda bir yilbasi filminde aranan ozellikler; pazar gunu izlenecek yada sevgiliden ayrildiktan, issiz kaldiktan, depresyona girmeye yakin oldugunu anladiktan sonra izlenecek filmle oldukca benzerdir. Insani sebepsiz guldurebilmelidir bu zamanlarda izlenecek filmler. Ayni zamanda umut yuklu olmali ve her zaman baska bir yol bulunur mesaji vermelidir. Mumkunse iyi oyuncularin oynadigi film; sevgi, ask, yenilgilerden sonra gelen beklenmedik basari gibi faktorleri icermelidir. Malum hepimizin bazen kendi hayatlarimiza uzaktan bakmaya, baska hayatlari gormeye, yeni yollar, fikirler bulmaya ihtiyaci oluyor. Iste yilbasi yada pazar gunu filmleri bu gorevi layigiyla yerine getirir.
 
 


The Holiday (2006)

Bu yazimda her ne kadar yukarida bahsettigim tarza ornek olacak pek cok film (Music and Lyrics, Love Actually, Hitch, Home Alone, Yes Man, Groundhog Day, The Science of Sleep, Pretty Woman, 50 First Dates, My Best Friends Wedding gibi) aklima gelse de bu sefer “The Holiday” filminden bahsedecegim.
 


Amanda ve Iris
 

Hayalkirikligi haline gelen hayatlarindan ve basarisiz romantik iliskilerinden kacma amacli, Ingiliz gazeteci Iris (Kate Winslet) ile Amerikali fragman-yapim sirketi sahibi Amanda (Cameron Diaz) yilbasi tatili icin evlerini degis tokus ederler. Birbirlerini hic tanimadan ve gormeden yapilan bu ev degisimi sayesinde hayatlari hayal edebileceklerinden bile daha karmasik ama daha masalsi bir hale gelir.

 
Iris ve hayatini degistiren beyler

Yillardir yasadigi platonik ask dolayisiyla aci ceken ve asik oldugu adamin elinde oyuncak oldugunu hisseden Iris kendini bu cikmazdan kurtarmak isterken hayatina giren iki adam, Arthur (Eli Wallach) ve Miles (Jack Black), hayata ve kendisine olan bakis acisini degistirir.


Amanda ve hayatinin aski

Ailesi bosandigindan beri tek damla gozyasi dokemeyen ve isinde cok basarili olmasina ragmen ozel hayatinda kendisini yenilmis ve aldatilmis bulan Amanda'nin karsina aniden cikan Graham (Jude Law) onu aglatmayi da guldurmeyi de basarir. Kisacasi 2 haftalik tatilleri onlara iyi gelir. Atalarimiz “Tebdil-i mekanda ferahlik vardir.” derken dogru soylemis gercekten.



Graham'in kizlariyla

Senaryo oldukca basit gorunse ve pek orjinal olmasa bile filmde cok ince ve kiymetli nuanslara rastlamak mumkun (Uc Silahsorler gibi). Iris'in Amerika'da yasadiklarini izlerken sinema endustrisine yapilan gondermeleri hissetmemek mumkun degil (meetcute gibi). Ask aslinda nedir, kime asik olunur, neden olunur, ask nasil olmalidir gibi onemli sorulara kendince cevaplar veren film acitacak derecede gercek, unutmanin ve affetmenin ne kadar zor oldugunu tekrar hatirlatiyor iyi oyunculuklari ile. Ozellikle Jude Law ile Cameron Diaz'in uyumu sahane. Filmdeki tutkuyu, zitlarin uyumunu, sir tutmayi, seven ciftlere ait neseyi ikisi de birbirinden albenili ve cekici oyuncular olduklari icin cok gercekci canlandiriyorlar. Her ne kadar Kate Winslet ile Jack Black arasinda bu tip bir uyum olmasa da onlarin da yetenekleri asikar. Sanirim bu tip romantik komedileri izlettiren en onemli faktor senaryo oldugu kadar oyunculuklar da.
 
 
Amanda'nin Amerika, LA deki gorkemli evi
 

Iris'in Ingiltere'deki sirin evi

Her sey tam da umdugumuz gibi gelisiyor film boyunca, yuzumuzde tebessumle izleyip, arada gozyasi dokmemizi arada kahkaha bile atmamizi saglayan, gerek mekanlari ve dekorlari gerek Ingiltere-Amerika ve Ingiliz-Amerikan karsilastirmalariyla dusunduren ve mutlu edip, rahatlatan yani bekleneni veren bir film. Izlenesi...


Filmin fragmani icin tik tik:


Filmde calan cok guzel sarki "Let Go" icin tiklayalim:


Filmin konusu ile alakali olan ev degisim sitesi icin:



“I have found almost everything ever written about love to be true. Shakespeare said, "Journeys end in lovers meeting. What an extraordinary thought.”

 

“Iris, in the movies, we have leading ladies and we have the best friend. You, I can tell, are a leading lady, but for some reason, you're behaving like the best friend. “









29.9.13

Açık mutfak mı kapalı mı?



Amerika da yasamaya baslayana kadar acik mutfaklarin hep cok sacma oldugunu dusunmustum. Aklima nedense sadece negatif taraflari gelirdi ve benim gibi uzun uzun, ugrasarak yemek yapmayi seven insanlarin acik mutfagi asla tercih etmeyecegini dusunurdum. Simdi icinde bulundugum sartlar itibariyle acik mutfagi olan bir evde yasiyorum yani evimizin salonu ve mutfagini ayiran buyuk bir duvar yok. Basta cok garip gelmis olsa da yasadikca da acik mutfagin bazi acilardan ne kadar verimli, eglenceli ve mantikli oldugunu farkediyorum.


Aradaki alcak duvara fotograf cerceveleri yada sus esyalari konulabilir


Genellikle mutfak ile salon arasinda bulunan duvarin yikilmasi ile baslayan kimi zaman yer yetersizliginden kimi zaman modern bir eve sahip olma arzusundan yola cikarak ulasilan acik mutfak kavrami artik hepimizin cok asina oldugu bir durum. Yeni yapilan evlerin ozellikle studyo tarzi yada 1+1 evlerin vazgecilmezi diyebiliriz.
 
 
 
Oldukca modern bir goruntu ile kucuk alanlar degerlendirilmis
 
 
Handikaplarina gelirsek hepimizin ara sira yaptigi gibi yemegin dibi tuttugunda yada bol soganli, baharatli, sarimsakli bir yemek yaptigimizda kokular tum eve yayilir. Ayrica “Tabaklari da yarin yikarim, bardaklar simdilik burada dursun” deme gibi bir luksumuz olmaz hele de misafir gelecek ise 'acik mutfak' sirlarimizi, daginikliklarimizi ifsa etmek icin birebirdir. Bunun yani sira mutfagimizin kiymetlilerinden buzdolabimizin gurultusu salonda otururken bizi rahatsiz edebilir.

Beyaz mutfak dolaplari ic acici oluyor
 

Tum bu olumsuz yanlarina bakinca acik mutfak Turk yemek kulturune pek uymuyor gibi gorunse de her zaman cozumler bulunabilir. Kaliteli bir aspirator ile kokudan kurtulmak, sessiz calisan bir buzdolabi yada buyuk bir bulasik makinesi ile diger handikaplari yok etmek oldukca kolay olacaktir inanin. Bunlari soylememin sebebi de en basta bahsettigim acik mutfaga sicak bakmaya baslama sebeplerimin onun olumsuz yanlarindan daha onemli oldugunu dusunmem aslinda.

Rayli bir kapi sistemi de oldukca mantikli
 

Mutfakta yemek hazirlarken, televizyon izleyen/ ders calisan/ kitap okuyan esiniz ve cocugunuzla iletisim halinde olabilmek en guzel yani acik mutfagin. Izole olmadan, tek oldugunuzda da bir yandan televizyona bakip bir yandan yemek hazirlamak isterken ideal. Misafirler varken salonda donen muhabbeti kacirmadan bir yandan laf yetistirip bir yandan caylari tazeleyebilir, meyveleri hazirlayabilirsiniz. Bulasiklari yikamama yada makineye yerlestirmeme luksunu ortadan kaldirdigi icin daha temiz bir mutfaginiz olur her daim. Malum bazi zorunluluklar iyi seylere sebep oluyor. Genelde acik mutfaklar aydinliktir, apartman araligina bakan karanlik bir mutfaktan cok daha sicaktir. Hele de surekli acikan, az az yiyen biriyseniz acik mutfak tam size goredir. Ustelik biraz usengec bir insan bile olsaniz atistirmalik almaniz, suyunuzu koymaniz icin sadece 2 adim gitmeniz gerekecegi icin kolay erisilebilirdirler.


Turkuazin beyaz ve sariyla olan uyumuna guzel bir ornek

Kisacasi yemek yapmayi seven ama ailesinden ayri saatler gecirmek istemeyen insanlarin hayatini kolaylastiran bir yapi oldugunu farkettim acik mutfaklarin. Ustelik cok daha modern bir goruntu oldugunu kabul etmeliyim, kucuk bir evi oldugundan daha acik ve buyuk gosteriyorlar. Tabi mucizeler beklememek lazim. Onemli olan sahip oldugunla barisik olmak belki de. Peki siz hangisini tercih ederdiniz, acik mi kapali mi?

19.9.13

Emmy Odul Toreni Tahminleri



Basarili dizilere, dizi oyuncularina ve tv showlarina verilen Amerikan odul toreni Emmy her yil tum dunyanin ilgi odagi olur. 22 Eylul de yapilacak olan odel toreninden once iyi bir dizi izleyicisi olarak ben de tahminlerimi yapmak istedim. Her ne kadar sevdigim bazi dizilere hic odul vermiyor olsalar da keske Turkiye'de de bu kadar saygin ve ilgi ceken odul torenleri olsa.


Drama Dizileri

"Breaking Bad"

"Downton Abbey"

"Game of Thrones"

"House of Cards"

"Homeland"

"Mad Men"

Neredeyse aday olan tum dizilerin kazanma sansi var denebilecek tek baslik sanirim bu. Game of Thrones'u aday listesinde gormek bile oldukca sevindirici ama kazananin “House of Cards” olma ihtimali bana yuksek gorunuyor. Gecen sene odulu alan Homeland yada onceleri zaten odulu almis olan Breaking Bad ve Mad Men'den ise yeni bir dizinin almasi mantikli gorunuyor.
 
 


 

En Iyi Aktor, Drama Dizisi

Hugh Bonneville, "Downton Abbey"

Bryan Cranston, "Breaking Bad"

Jeff Daniels, "The Newsroom"

Jon Hamm, "Mad Men"

Kevin Spacey, "House of Cards"

Damian Lewis, "Homeland"

Oscar'li Kevin Spacey'nin bu listede olmasi tahmin etmeyi kolaylastiriyor olsa da supriz yapip odulu Homeland oyuncusu Damian'a da verebilirler.
 



En Iyi Aktris, Drama Dizisi

Connie Britton, "Nashville"

Claire Danes, "Homeland"

Elisabeth Moss, "Mad Men"

Michelle Dockery, "Downton Abbey"

Vera Farmiga, "Bates Motel"

Kerry Washington, "Scandal"

Robin Wright, "House of Cards"

Mad Men oyuncusu Elisabeth Moss'un bu odulu hic kazanamamis olmasi cok yanlis geliyor olsa da bu yil da kazanma ihtimali oldugunu sanmiyorum. Su siralar Amerika'nin yeni “it girl” u olan Kerry Washington'a odul gidebilir, diger guclu aday da gecen senenin kazanani Claire Danes.
 
 

Komedi Dizisi

"30 Rock"

"The Big Bang Theory"

"Girls"

"Louie"

"Modern Family"

"Veep"

Bu baslikta 3 odulu bulunan Modern Family ve 30 Rock 'in bu yil odulu almamasini ve Louie'nin kazanmasini istiyorum. Girls bu sezonuyla pek ilginc degildi, the big bang theory de ayni sekilde.
 
 
 

En Iyi Aktor, Komedi Dizisi

Alec Baldwin, "30 Rock"

Jason Bateman, "Arrested Development"

Louis C.K., "Louie"

Don Cheadle, "House of Lies"

Matt LeBlanc, "Episodes"

Jim Parsons, "The Big Bang Theory"

30 Rock'in son sezonu olmasi sebebiyle odul Alec Baldwin'e gidecektir. Ama Jason Bateman'in kazanmasini isterdi gonul.
 



En Iyi Aktris, Komedi Dizisi

Laura Dern, "Enlightened"

Lena Dunham, "Girls"

Edie Falco, "Nurse Jackie"

Tina Fey, "30 Rock"

Julia Louis-Dreyfus, "Veep"

Amy Poehler, "Parks and Recreation"

Odulun yine son sezonu olmasi itibariyle Tina Fey'e gidecegini dusunuyorum ama her ne kadar diziyi fazla izlememis olsam da Julie Louis-Dreyfus'a gitmeli diye dusunuyorum.
 
 
 

En Iyi Minidizi veya TV Filmi

"American Horror Story"

"Behind the Candelabra"

"The Bible"

"Phil Spector"

"Political Animals"

"Top of the Lake"

Bu kategoride pek fikrim olmamasina ragmen takip edebildigim kadariyla odul Behind the Candelabra'ya gidecek.



En Iyi TV Showlari

“The Colbert Report”

“Conan”

“The Daily Show with Jon Stewart”

“Jimmy Kimmel Live!”

“Late night with Jimmy Fallon”

“Real Time with Bill Maher”

“Saturday Night Live”

Jon Stewart'in alacagindan eminim ama zaten baska kim alabilirdi, bence fazla rakip yok.
 
 

En iyi yarisma programi olarak bana kalsa Project Runaway secilmeli ama umut yok pek, en iyi yarisma programi sunucusu da Ryan Seacrest olmali diyebilirim.
 
 

Her ne kadar Hannibal, The Americans, Shameless gibi dizilere adaylik vermemis olmalari garip olsa da bakalim tahminlerimden hangileri dogru cikacak, kacta kac tutturacagiz. Toren Turkiye de, 22 Eylul pazari pazartesiye baglayan gece 2'de cnbc-e de gosterilecek, tekrari da pazartesi aksam 8'de yine cnbc-e'de.



17.9.13

Sanal Hayatlar

 
 


Newton'un da demis oldugu gibi "Every action has an opposite and equal reaction". Etki- tepki meselesi de diyebiliriz, yapilan her sey bi sonuc yaratiyor ve bize onunla yasamak kaliyor. 4 farkli hikaye uzerinden, hepimizin hayatinda kendisine buyuk yer bulan internetin kimi zaman nasil da bizi birbirimizden ve hayattan kopardigini anlatmaya calisan bir filmden bahsedecegim. Ondan uzaklastikca gercek hayata yaklasan ve onun yarattigi sorunlari o olmadan daha kolay cozebilen insanlarin hikayesi var ”Disconnect” filminde.


Film ile beraber “Facebook, Twitter, Instagram, Skype, Viber, WhatsApp” gibi akilli telefonlarimiz ve dizustu bilgisayarlarimiz ile baglandigimiz dunyada “neyi nasil kullandigindir asil onemli olan” sozu carpici bir sekilde anlam kazaniyor. Degisen teknoloji ona ayak uydurmaya calisan ve onu kendi amaclari icin kullananlari yanyana getirip, kimisinden cok fazla sey calabiliyor. Bu hayatlarin birbiri ile carpismasi ve her birinin savrulmasi filmdeki 4 hikayenin ozeti.
 
 
Gazeteci Nina
 
Cekici, hirsli ve 30'lu yaslarinin basinda olmasina ragmen henuz is hayatinda istedigi basariyi yakalayamamis gazeteci Nina (Andrea Riseborough), yerel bir televizyon kanalinda calisiyor. Bir chat sitesinde, para karsiliginda 18 yasindan kucuk genclerin calistirildigini farkediyor ve onlarin somurulmesiyle ilgili bir haber yapmaya karar veriyor. Bu genclerden birine ayni chat sitesi sayesinde ulasip onu habere kaynak olmaya ikna ediyor, isler de tam bu noktada karisiyor. Haber kaynagi ile fazla yakinlasmasi ve ozellikle baslarda haber kaynaginin somurulmesi ile degil de bu haberin kendisine nasil cikis saglayacagi ile ilgileniyor olmasi basina dert aciyor. Iyi bir cikis yakalamasini saglayan haber ayni zamanda FBI ile basinin derde girmesine yol aciyor.
 
 
Zalim sakanin kurbani genc

Bir diger hikaye ise iskolik ve basarili bir aile babasi olan avukat Rich (Jason Bateman)'in icine kapanik, sanatci ruhlu oglunun basina gelenler ile ilgili. Sanirim en uzucu hikayenin bu oldugunu soyleyebilirim. Pek fazla arkadasi olmayan ve internet uzerinden yaptigi muzikleri paylasan bu genc kendi okulundaki 2 kisinin zalim sakasi ile sarsiliyor ve hayati bir karar veriyor. Rich, uzun bir sure ogluna yardim etmek yerine, bu sakayi yapanlari arama amacli internet uzerinde arastirmalar yapiyor ve sonunda da suclulardan birine yaklasiyor.
 
 
Rich ve buldugu suclu cocuk

Buldugu suclu; kendi oglu yasinda ve ustelik de annesi vefat etmis, oldukca sert bir babayla ayni evde yasayan ve buyuk ihtimalle kendi oglu kadar yalniz bir baska genc. Tek istegi gercek duygularini, huznunu, celiskilerini birileriyle paylasmak olan bu cocuk etrafina oldukca buyuk bir zarar veriyor ve tabi kendisine de. Babasi Mike (Frank Grillo)'in eski bir polis olmasi ve suanda internet suclari ile ilgili detektiflik yapmakta olmasi da suclu cocugun kaderini etkiliyor.
 

Derek ve Cindy takipte 
 
Sonuncu hikayemizdeki cift, eski bir deniz piyadesi olan Derek (Alexander Skarsgard) ve internet uzerinden el sanatlarini satan Cindy (Paula Patton), bebeklerini kaybettikten sonra birbirlerinden kopmus durumdalar. Bu cift, bir gece bankadaki tum paralarini kaybettiklerini ogreniyor. Ustelik acilen odenmesi gereken ev kredileri ve borclari var. Cindy destek grubundan biri ile chat yaparken tum bilgilerin calindigi ve bu sekilde dolandirildigini anlayan cift, polisten yarar goremeyince ozel bir detektif tutarak sucluyu kendileri bulmaya karar veriyor. Tahmin edebileceginiz gibi bu zorlu surecte cift birbirine tekrar yaklasiyor.

 
 
Every cause has an effect!
 
 
Farkli hikayeleri olan kahramanlarimizin tek ortak yani internet degil aslinda. Nina'nin FBI ile gorusmelerindeki avukat Rich ve Derek'in dolandiriciligi cozmesi icin tuttugu kisi de Rich'in ogluna zarar veren cocugun babasi Mike.

 
 
 
Gunumuz iletisim araclarina elestiri niteligi tasiyan film, yumusak ama vurucu bir uslupla derdini anlatiyor. Seyircisinin canini acitmadan, onu korkutan, suphelendiren bir yani var. Ustelik guzel muzikleri oldugunu belirtmeliyim. Filmi izlerken belki sadece internet uzerinden dolandirilmaktan korkacak yada ergenligin ne zor bir donem oldugunu hatirlayacaksiniz ama emin olabilirsiniz ki filmin sonu hepinizi heyacanlandiracak ve tatmin edecek kadar etkileyici. Izlemeye deger bir film.

9.9.13

Hayat Bir Sırdır



“Life is a mystery, everyone must stand alone

I hear you call my name

and it feels like home

When you call my name it's like a little prayer

I'm down on my knees, I wanna take you there

in the midnight hour I can feel your power

just like a prayer you know I'll take you there”

 



Bu guzel ve epey olayli sarki izledigim bir dizi sayesinde aklima geldi. Madonna'nin en guzel sarkilarindan biri olan Like a Prayer ayni zamanda en cok coveri olan parcalardan. Sarkinin adini verdigi album Madonna'nin hala zevkle dinlenen sarkilarini icerir: 'Express Yourself, Dear Jessie, Cherish,...' gibi.
 
 
 


Sarkimiz her ne kadar 80'li yillarin sonundaki olayli klibi ile Madonna'nin Hiristiyanliktan aforozuna yol acmis olsada oldukca manali sozlere sahip. Pekcok coverini dinlemis olmama ragmen sanirim ben bu sarkiyi tok bir erkek sesinden biraz daha yavas bir alt yapi ve yavas bir vokalle tercih ediyorum. Happy Endings dizisindeki halini bu yuzden cok sevdim sanirim. Darren Hayes coverini da oneriyorum. Bu sarkidaki saf ama guclu haykiris duyulabilmeli, clubber muziklerle kapatilmamali gibime geliyor.
 
 


Sanirim isin sirri bu kocaman ve zorlu dunyada sizin icin 'biri' nin oldugundan her seye ragmen emin olabilmekte. Bu sarki bana nedense en cok bunu dusunduruyor, her dinleyiste insana guc veren sozleri var. Tum acilara, dusmelere, desteksiz kalkmalara, buyumeye, uzakta olmaya inat sozler bunlar. Sarkinin sonuna dogru yukselen tempo da bir nevi her seyin iyi olacaginin habercisi. Amin.
 
 
 


8.9.13

Cidade de Fado, Lisboa




Lizbon ve okyanus manzarasi


Kulturu, mimarisi, meydanlari, tarihi, muzeleri, sokaklari, muzikleri, insanlari, yemekleri, ve saraplari ile bende derin izler birakan bir sehir Lizbon. Orada her sey daha farkli yasaniyor sanki.
 
 
 
Fado Arabasi

Atlas okyanusunun kenarinda buyulu bir yer Portekiz' in baskenti. Dalgali okyanus kiyisinda ruzgari hissederek banklarinda uzanmisliginiz, her bir muzesini gezip -ki oldukca cok var- en cok deniz ile ilgili olanlari sevmisliginiz, sokaklarinda calan fado muzigiyle huzunlenmisliginiz, unlu tatlicisini bulmak icin kaybolmuslugunuz ve en cok da sanat dolu bu sehirden hic ayrilmak istememisliginiz varsa beni iyi anlarsiniz aslinda.
 
 
Burada da Paris'te oldugu gibi sokak ressamlari genelde sehri resmediyor



Modern Sanat demisken


Heykel ve Ben

Lizbon gezdigim pekcok sehirden daha fazla yakin gelmistir bana; icten gulumseyen ve delicesine hizli Portekizce konusan insanlariyla. Her an sizi de sohbete cekmeye calisan, kurnazliklardan hic anlamayan biraz saf, yavas ve samimidir Portekiz insani. Lizbon diger Portekiz sehirlerine gore cok daha kozmopolit olsa da ayni ruhu hissetmek mumkun.
 


Kilise ve Okyanus Manzarasi


 

Duvarlari nemden koruma amacli seramiklerle kaplamislar, ortaya sanat harikalari cikmis

 
Daracik sokaklarinda nostaljik bir tramvay yolculugu yapmali, yuksek yerlerine yuruyup manzaranin tadini cikarmali, Belem Kalesi'ne ve Sao Jorge'a gidip bol bol fotograf cekmeli, Modern Sanatlar Muzesi'ne gitmeli, baliklarini yemeli, sokak sanatinin en yaratici haline taniklik etmeli ve karsiniza cikan kiliseleri mutlaka gormelisiniz. 
 

Teleferikten manzara inanilmaz
 

Unutmayin ki Lizbon her ne kadar Barcelona yada Istanbul'u animsatiyor olsa da fiyatlar cok daha uygun. Hem yeme-icme hem ulasim hem de konaklama acisindan diger Avrupa baskentlerinden cok daha dusuk fiyatlar. Iklimi konusunda da rahat olabilirsiniz, ruzgarli olmasini saymazsak iliman bir iklimi var.


 

Denizcilik Muzesi sahaneydi
 

Lizbon, dalga seslerinin oldugu her sehir gibi sicak, sahiplenici ve ozel. Kisacasi Portekiz'in baskenti, burada yasarim diyebildigim, yuzyillardir degismeden korunan dokusu, huzun dolu fado muzigiyle herkesin gormesi gereken nostaljik bir sehir.


* Yazimda kullandigim fotograflar bana aittir.