Tahmin
edebileceginiz gibi duzenbaz olmak kolay bir is degil. Yapilan isin getirisi ne
kadar cok olacaksa alinacak risk de o kadar artar. Duzenbazlik yapilirken dahil
olunacak takim ise neredeyse planli ve organize olmak kadar onemli. Ekip arkadaslari gercekten de yapilacak isin
gelecegini belirleyecek en onemli faktorlerden. Guvenilir, size karsi durust,
dayanikli ve mumkunse az biraz kafasi calisan insanlari tercih etmek hayati
onem tasimakta.
“Duzenbazlar” adi ile gosterilen filmimiz de aslinda dalavere konularinda bir
basvuru kilavuzu olabilecek nitelikte, izlemesi keyifli ama bir yandan da beklentileri
tam olarak karsilayamayan bir film. Parlak oyuncular, yaratici senaryo ve
harika bir atmosfer mevcut fakat sonuc pek cok seyi ayni anda olmayi denedigi
icin eksikleri fazlaca olan bir film.
Cocuklugundan
beri uckagitcilik hayatinin bir parcasi olan kahramanimiz Irving (Christian
Bale)’in yolu Ingiliz aksaniyla ve dekolteli kiyafetleriyle partilerde salinan Edith/Sydney
(Amy Adams) ile kesisir. Tanistiklari ilk andan itibaren ortak bir paydada
bulusan ve kisiliklerinin derinliklerini birbirine acmakta sakinca gormeyen bu ikili
beraber olmaya ve calismaya baslarlar. Yaptiklari pek cok basarili
duzenbazligin ardindan FBI tarafindan yakalanir ve onlara bir operasyonda
yardim etmeleri karsiliginda serbest birakilirlar. Bir FBI ajani ile kurduklari
yeni ekiplerinde artik daha buyuk sularda yuzmeleri gerekecektir. Hirsli FBI
ajani Richie (Bradley Cooper)’nin hedefi siyasiler ve rusvet arasindaki iliskiyi
ortaya cikararak buyuk bir operasyon yapmak ve kendini gostermektir. Takim
uyeleri arasindaki karmasik iliskiler, duyduklari guvensizlik ve Irving’in esi
Rosalyn (Jennifer Lawrence)’in sansasyonel kisiligi olaylari epey karistirir. Ayrica
hazirladiklari operasyonun onemli ogelerinden/kurbanlarindan olan belediye baskani Carmine
(Jeremy Renner)’in dost canlisi kisiligi de Irving’in kafasini karistirmaktadir. Tum bu
karisikliklar ile beraber olaylar kimi zaman komik kimi zaman da sacma bir yola
girer.
Yonetmeninden
oyuncularina kadar ruya bir takim ile ortaya cikarilan filmin 10 dalda Oscar’a
aday gosterilmesi kadar odul alamamasi da beni sasirtmiyor. Bunu rakiplerinin
guclu olmasi kadar basta bahsettigim her seyden biraz olsun cabasina da baglamak
mumkun. Fakat Christian Bale’in film icin ne kadar degistini gormek cok
etkileyici. Bastan sona kadar filmi bir ust seviyeye tasiyan inandirici ve kaliteli
oyunculugu ovguyu hakediyor. Amy Adams’in her zaman tutturdugu standart bir
seviye oldugunu ve bana ozel gelen bir yani olmadigini dusunurdum. Ne yazik ki
burada da bu yargimi degistirmeyi basaramiyor. Nevrotik bir karaktere rol veren
Jennifer Lawrence ise her zamanki gibi cok iyi ve vurucu oynamayi basarmis.
Bradley Cooper normalde oynadigindan cok farkli bir karaktere burunerek kendini
asmis gorunuyor, oldukca komik gorunen saclari, deli gibi ciddiye aldigi takintilari gibi ufak detaylar da kisiligi
inandirici kilmaya yetiyor. Jeremy
Renner ise guzel yazilmis bir karakteri guzel canlandirarak film boyunca
kendini cok sevdiriyor ve izlerken de bu olaylarin sonunda ona ve ailesine bir
sey olmaz insallah diye dusunmeden edemiyor seyirci.
Film senaryosunun ayrintilar konusunda cok ozenli yazilip genel hatlarda tokezledigine
inaniyorum. Karakterlere mizahi hava verelim derken karikaturize etmeleri de ne
yazik ki filmin inandiriciligina biraz zarar vermis. Yine de yarattigi eglenceli
atmosferi, akici kurgusu ve donemin ruhunu yansitan cercevesi ile filmin
mutlaka gorulmesi gerektigini dusunuyorum. Bazi gereksiz sahnelerin
azaltilmasina ihtiyac duyuyor boylece biraz daha kisa ama daha carpici bir
kurguya sahip olabilirdi. Biz izlerken keyif aldik, o zamanlarin Amerikasini ve
ruhunu hissetmeyi basardik. Umarim siz de seversiniz. Iyi seyirler…