19.7.14

Kis Uykusu Zamani


En saygin film festivallerinden Altin Palmiye’nin bu yilki kazanani, odulunu “Piyano”’nun yonetmeni Jane Campion’in basinda oldugu jurinin degerlendirmesi sonucu, unlu yonetmen Quentin Tarantino ve guzel oyuncu Uma Thurman’in elinden alan Nuri Bilge Ceylan oldu. Nuri Bilge Ceylan’in en konuskan filmi olarak anilan “Kis Uykusu”’na gosterime girer girmez gidenlerdenim. Bize her daim gurur veren yonetmenimizin yaptigi bu filme gitmemek buyuk bir eksiklik olur diye dusundugum ve uzun bir film oldugunu okudugum icin mutlaka sinemada izlemek istedim. 



Kis Uykusu, elestirel dilini daima koruyarak insanı insana kirici olmaktan hic korkmadan anlatan etkileyici bir film. Nuri Bilge Ceylan’in onceki filmlerinde oldugu gibi Kis Uykusu da gorsel bir solen. Yonetmenin fotografciliktan gelmis olmasi da sahnelerin birer fotograf karesi gibi guzel ve vurucu olmasini sagliyor. Ozellikle filmin acilisi ve yilki ati ile olan sahne unutulmayacak cinsten. Uzun ama surukleyici diyaloglari ve iyi secilmis oyunculariyla da izlenmeyi, hakkinda dusunulmeyi ve sevilmeyi hakediyor.




Eski tiyatrocu Aydin (Haluk Bilginer) Kapadokya’da butik bir otel isletmekte ve bir yandan da yerel bir gazeteye kose yazilari yazmaktadir. Otelde genc esi Nihal (Melisa Sozen) ve ablasi Necla (Demet Akbag) ile yasayan Aydin’in hedefi uzun suredir yazmaya calistigi turk tiyatro tarihini anlatan kitabini bitirmektir. Etrafindakilerin ilgisinin kendisinde olmasini sevdigini anladigimiz elitist kahraminimiz ne esinin de ne de ablasinin kendisine olan tepkilerinden memnun degildir. Onlar tarafindan basarisiz, kibirli ve korkak bulundugunu dusunen Aydin bu tepkileri haketmedigine inanir. Kendisine ovguler yagdiran bir mektupla yardim isteyen bir ilkokul ogretmenin baslattigi ve sorunlu kiracilari ile esinin yardimsever arkadaslarinin tetikledigi olaylar dizini Aydin'i kendisi ve yasami hakkinda dusunmeye iter. Tabi bu durumun karsilikli oldugunu ve filmdeki iliskiler konusunda tam bir etki-tepki durumu oldugunu da kisa surede anlariz.




2 yildir ayni evde birbirinden uzak bir sekilde yasayan Nihal ve Aydin birbirlerinin kisiligiyle ilgili hayal kiriklarina ugrayan, tartismaktan ve sonuc alamamaktan bikan bir cifttir. Cozumu ayrilikta ve terk etmekte gormeyen Nihal kendini hayir islerine vermistir. Gelip giden misafirleri, kendisi gibi yardimsever arkadaslari ve onlar sayesinde giyinen cocuklarin ve sobasi yanan koy okullarinin dusuncesi onun yegane mutlulugu haline gelmistir. Yardim isleri sayesinde hayatta bir amaci oldugunu ve ise yaradigini hisseden Nihal’in en buyuk sorunu ise kendisini ve yaptiklarini kucumsedigini dusundugu esi Aydin’in hayatina olan mudahaleleridir. Kendi acisindan olaylara bakan ve hep karsisindakini elestiren Nihal yasadigi olumsuzluklarin yuzde yuz suclusu olarak esini gorur fakat onu hayatindan cikarma cesaretini yada kararliligini kendinde bulamadigi icin de kendisini de hirpalar.





Aydin’in ablasi Necla ise Istanbuldaki esini ve hayatini birakip babaevine, Kapadokya’ya dondugu icin pisman olmaya baslayan ve hayatindaki tersliklerden korkak buldugu kardesini suclayan bir yapiya sahiptir. Aydin’i kapasitesini gerceklestirememekle suclarken onun secimlerini yargilar ve acik bir sekilde daha iyi bir yerde olabilecekken niye burada bunlari yapiyorsun diye onu elestirir. Belki de Aydin’i olabilecegi yerde olmamakla ve korkaklikla suclarken icten ice disiplinsiz ve amacsiz buldugu kendisini de yermektedir. Kardesine oldugu kadar kendisine karsi da elestirel olan Necla, pek cok dini ogreti de bahsi gecen “kotuluge karsi iyilik” fikrine saplantilidir. Bu fikirden yola cikip kendisine zamaninda cok cektirmis olan esine donmeyi bile dusunur.




Film icin olaylar, uzun suredir kirasini odemedigi icin Aydin Bey’in yardimcisi tarafindan icraya verilen fakir ailenin ilkokul cagindaki oglunun kindar ve ciddi bakislari ile beyin arabasina attigi tas ve kirdigi cam ile baslar. Yardimcidan kacarken suya dusen ve zaturreye yakalanmasindan korkularak evine birakilan cocuk otel sahibi aile ile evinden cikarilma tehtidi altinda olan imamin ailesinin hayatlarini birbirine yaklastirir. 




Bu kisimlarda Nejat Isler’in oyunculugu biraz rahatsiz etsede imam Hamdi rolundeki Serhat Mustafa Kiliç ile cocuk oyuncunun sahneleri kurtarmak bir yana ana karakterler kadar bizi etkiler. Otel musterilerinden biri olan Timur (Mehmet Ali Nuroglu) karakteri de ozgur olmaya, rahat takilmaya ve hatta dogaclama yasamaya calisirken komik ve itici duruma dusen hali vakti yerinde genc adam olarak karsimiza cikar ve iyi bir oyunculuk sergiler. Aydin’in Timur ile gecen diyaloglari sirasinda hissettiklerini gercekten merak ediyorum; hafif bir ozenme, genclige oykunme mi yoksa tam tersi kucumseme ve devir degismis hissiyati mi…




Evli ciftin ve abla-kardesin birbirlerini hirpalarcasina elestiren uzun sureli tartismalari mukemmel sekillendirilmis. Yonetmenin yillar alan gozlemlerine dayandigi bariz olan tum bu diyaloglar seyirciyi icine alan ve etkileyen bir surec yaratmis. Bu etki bende huzun seklinde oldu. Kimseyi suclu bulamadan, herkesi ve herkesin nedenlerini anlayarak izledigim tum bu tartismalar ertesi gun bile surecek bir etki birakti bende. Ozellikle Haluk Bilginer’in asmis oyunculugunun bunda etkisi buyuk. Tiyatroda da izleme sansina kavustugum Haluk Bilginer gercekten ornek alinmasi ve kiymet verilmesi gereken usta bir oyuncu.




Izlerken bana kimi zaman “Lafla peynir gemisi yurumez!”  atasozunu hatirlatan film oldukca surukleyici, ogretici ve etkileyici. Tum bu sebeplerle de bence mutlaka izlenmesi gerekiyor. Iyi seyirler…


Hiç yorum yok: