Blogumun adina tam olarak uyan bir
festival filminden bahsetmek istiyorum. “Frances Ha” uzun
zamandir izledigim en naif seydi. Yalnizlik, issizlik, ait olamama
duygusu ve bekledigini bulamama hissi modern zaman kadini uzerinden
anlatilmis, cok da iyi yapilmis.
2012 yapimi filmin yonetmeni ve
yazari olan Noah Baumbach, cok iyi bir oyuncu olan Jennifer Jason Leigh'in eski esi ve esimle
bayilarak izledigimiz “Madagascar 3” filminin de yazari.
Noah Baumbach ve Jennifer Jason Leigh |
Filme de adini veren ana
karakterimiz Frances; 27 yasinda, New York'ta bir ev arkadasi ile
yasayan, dans ederek hayatini kazanan, bagimsiz, biraz daginik ve
cocuksu bir kiz. Ev arkadasi ile universiteden beri cok yakin
arkadaslar hatta o kadar yakinlar ki Frances (Greta Gerwig), ev
arkadasi Sophie (Mickey Sumner) ile kendisinin saclari farkli olan
ayni kisi olduklarini iddia etmekten mutluluk duyuyor. Oysa bana
kalirsa birbirlerinden siyah ile beyaz kadar farklilar. Frances ne
kadar daginiksa Sophie o kadar duzenli, biri ne kadar bagimsiz
ruhluysa digeri o kadar takdir edilme ihtiyacinda ve yalnizliktan
korkmakta. En buyuk sorun ikisinin de icten bir sekilde birbirlerini
cok sevmeleri ve liseden hemen sonra tanistiklari icin birlikte cok
sey paylasmis olmalari. Bunu sorun olarak gorme sebebim ise filmin
ilerleyen dakikalarinda Sophie'nin Frances ile yasadigi evden
ayrilmasi ve Frances ile olan yakin dostlugunu yavas yavas koparmaya
baslamasi.
Sophie ve Frances |
Sanki Sophie en cok Frances'a
benzemekten korkuyor. Hic aile kuramamaktan, hayati duzenli
yasamayan, olgunlasmamis biri gibi gorunmekten kaciniyor ama isin
kotusu bu duygularini ne kendisine ne de Frances'a anlatiyor. Tam
olarak neden yaptigini bilmedigi seyleri yapinca da mutsuz olmasi
kacinilmaz hale geliyor. En yakin arkadasina farkettirmeden buyumeye
basliyor ama bir sure birbirlerinden kopmus olmalari onlarin
dostlugunu bozamiyor.
Oysa Frances kendi haliyle harika;
olgunlasmamis, 'undateable', parasiz ve entellektuel. Zaten filmin en
keyifli anlari da Frances'in cocukca mutlu oldugu dakikalar.
Kendisine bir yuva buldugunu hissettiginde sokaklarda dans ederek
kosuyor, en yakin arkadasi onu aradiginda nefes almadan konusuyor ve
evde sigara icince kendisini eski zamanlardaki kotu anneler gibi
hissediyor. Benim filmde gereksiz buldugum sahneler ise Frances'in ailesini ziyarete gittigi kisimlar. Paris bolumu oldukca anlamliyken aile ziyareti filmde dagilmalara yol aciyor.
Mutlu Frances |
Filmin bir diger basrol oyuncusu
da benim cok yakin zamanda tanisma sansina kavustugum New York.
Siyah-beyaz bir New York seyrediyoruz film boyunca. Guzel ama
acimasiz bir New York portresine sahit oluyoruz fakat metro
sahnelerine gulmemek imkansiz.
New York Siyah Beyaz |
Filmin dostluga, aska ve hayata
oldukca naif bir bakis acisi var. Sonsuz bir saflik ve buyuk bir
inancla hareket eden, bazen istemedigi kararlar alip yoluna huzunle
devam eden modern ve bagimsiz Frances goze hep cok sevimli ve catlak
gorunuyor.
Frances, Benji and Lev |
Her ne kadar filmin derdinin cok
baska oldugunu anlamis olsam da keske Benji (Michael Zegen) ile
Frances arasinda guzel bir ask yasanabilseydi. Ben hala Lev'e (Adam
Driver) katiliyorum ve o ikisinin ileride evlenecegini dusunuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder